FLOORTIME, SOCIAL THINKING VE DUYU BÜTÜNLEME HAKKINDA

Domido Sanat > Blog > Genel > FLOORTIME, SOCIAL THINKING VE DUYU BÜTÜNLEME HAKKINDA

Doç. Dr. Fulya Düvenci Karakoç

Floortime

Bugün bir başlangıç olarak yepyeni bakış açısından söz etmek istiyorum sizlere. Amerika’da çok yaygın uygulanan ve çok iyi sonuçlar alınan bir sistem. İlk bakışta erken çocukluk ve basit yer oyunları içerikli gibi görünüyor. Ama normal gelişen ya da gelişimsel farklılık gösteren her bir çocuğa ve en az bunun kadar mühim olarak da aile iletişimine katkıda bulunan bir sistem.

Floortime, yer oyunlarıyla basit gereçlerin bulunduğu ortamlarla gelişimi destekleyen sistematik bir yaklaşım.

Yer Zamanı ya da Yer Oyunu diyebileceğimiz ve Çocuk Psikiyatristi Dr. Stanley Greenspan’ın ortaya koyduğu yaklaşımın temel hedefi; ebeveynlerin çocuklarını tanıyıp onlarla doğru iletişim kurabilmelerini sağlamak ve günlük yaşamda karşılarına çıkan kısıtlılıklarla baş edebilmelerini kolaylaştırmak.

Floortime yönteminin temelinde çocuğun liderliğinde ilerlemek, onu izlemek ve ona ayak uydurmak bulunuyor. Çünkü çocuk seçimleriyle bizlere ihtiyaçları ve kaçındığı durumlar hakkında bilgileri zaten veriyor. Aynı zamanda onun liderliğinde başlayıp sürdürülen etkinliklerde çocuğun daha çok keyif aldığı ve daha fazla gelişim zinciri kurduğu gözlemleniyor.

Temel hedef çocuğun sosyal, duygusal ve düşünsel becerilerinin temellerini sağlam atmak. Elbette duyu bütünleme yaklaşımıyla desteklenerek fiziksel kazanımları arttırmakta da kullanılabilir. Duyu Bütünlemeyi aşağıda detaylandıracağız.

 

Social Thinking

Floortime’ın ardından geliştirilmiş olan Social Thinking ise, devamı diyebileceğimiz biraz daha sonraki yaşlar için ve sosyal alana uyarlanmış hali.

Sosyal düs

ünmede ilk ışığımız iki sorunun kafada varlığına kilitleniyor. Ben kimim ve sen kimsin.

Bunu cebimize koyalım, hep çıkarıp bakmak üzere 🙂

Sosyal davranışlarımızı bu ikisi şekillendirir. Ancak benim ve senin “durum”un aynı olmayabilir.

Önce “duru

m”u tanımlayalım. Durumun çoğu bizim “kafamızda” olduğuna göre; BENİM Mekanım, duygum, düşüncem ve de KARŞIMDAKİLERE İLİŞKİN Bilgilerim ve hatta zanlarım durumu oluşturur. Örneğin; öğretmen sınıfa birşey anlatmaya çalışırken, sınıfın çoğu önceki dersi toparlamaya çalışıyor, biri yeni dersin nasıl olacağı ile ilgili kaygılanıyor, biri parasının çalınmış olduğundan şüpheleniyor olabilir. Bu durumda bu kişilerin her birinin kafasında farklı durum vardır. Tekrar söyleyelim, durum kafamızdadır.

Biz bir durumu farkeder ve buna göre sosyal düşünce üretiriz. Öyleyse… ilk önce durum

tespiti yapmak çok önemlidir. Durum çoooook geniş bir alandır. Durum sabit bir şey değildir. “Çok yorgun olduğumdan kaba davrandım” dediğimde, durum ortamda değil benim aklımdadır aslında.

Bu noktada çok önemli olan bir yeteneği geliştirmeliyiz. Bizim durumun içindeki insanlardan beklentilerimizi anlamalarını sağlamak ve onların duygu ve düşüncelerini de aynı şekilde anlayabilmek için çok önemli bir araç; GÖZLE DÜŞÜNMEK. Birer sosyal dedektif olmak için, hepimizin gözle düşünmeyi öğrenmesi gerekir. Erken yaşta masaya konulan eşyalara sırayla bakarak hangisine baktığını bulma oyunu bunun pekala ön hazırlığı olabilir. Hatta winner’a göre, eskiden annelerimizin….

…ve hatta öğretmenlerin kaş gözle anlatıyor olması hiç yadırganacak birşey değildir. Çok kazanım sağlar. Ne için kazanım… Burda yeni bir kavram devreye giriyor; katılımlı dikkat.

Birinin dikkatine katılmak, bir kişinin, diğerinin dikkatini verdiği şeyi farkedip ona katılması. Bu çok basit görünen safha, iletişimin en önemli öğelerinden biri. İşitme gibi kişiye özel seslenmeden değil daha temel daha yaygın bir duyu üzerinden giderek belki de en temele dönerek iletişime başlamaktan söz ediyoruz. (Bu katkısı için Psk. Sezai Aydın’a teşekkür etmek isterim. Üstelik katılımlı dikkatin başka bir şeklini ortaya koyarak, zaman zaman danışanın kendi içinde bir yere baktığını fark ettiğini ve bunu ifade ettiğinde beraber onu konuştuklarını belirtti.)

Peki, durumun kafamızda olduğunu, gözle düşünmenin birbirimizi anlamanın çok önemli bir yolu olduğunu ve iletişimin çok önemli ve ilk adımının diğerinin dikkatine katılmak olduğunu anladığımızda Sosyal Düşünmenin anafikrini kavramış bulunuyoruz.

Duyu Bütünleme

Öyleyse başka önemli bir başlığa bakabiliriz. Son zamanlarda çok duyduğumuz ve belki ne olduğunu tam da anlayamadığımız Duyu Bütünleme hakkında da biraz fikir sahibi olmaya çalışalım istiyorum. Çünkü bu da çok önemli. Günümüz çocuğu eskisi kadar serbest oynama fiziksel deneyim olanağına sahip değil. Hal böyle olunca hiçbir gelişimsel bozukluk tespiti olmadığında bile bazı noktalarda geliştirilmeye ihtiyaç olabiliyor.

Duyu bütünleme terapisi 1960’lı yıllarda Amerikalı ergoterapist J.Ayres tarafından yapılan araştırma ve çalışmaların ardından uygulamaya konulmuş, devam eden süreçte tüm dünyada, çocuklar için oldukça önemli bir terapi yöntemi olarak uygulamaya başlanmış bir yöntem.

Bildiğimiz 5 duyumuz vardı değil mi…

Dokunma duyusunu bildiğimizden farklı gözden geçirelim.. tüm vücuda yayılı koskoca bir organdan deriden başlıyoruz. peki sadece deri mi hisseder.. hayır daha altı da hisseder.. peki dışardan bişeye dokunarak mı kullanılır sadece.. hayır ona değen, baskı yapan şeyler hakkında iyi ya da kötü hissetmek gibi de bir yanı vardır.. dokunsal hassasiyet pek çok çocukta gözleyebileceğimiz birşeydir.. acıma ve ağrıyla ilgili birbirimizden farklılıklarımız da bu alandan kaynaklıdır..  demek ki dokunma duyumuz düşündüğümüzden biraz daha karmaşık..

Ve bununla da bitmiyor..kendi vücudumuzdan gelen uyarıları almamızı sağlayan vestibuler duyu ve proprioseptif duyu olmak üzere iki duyumuz daha var. Ve bunlar dış dünyayla bağlantımızda önemli rol oynuyor.

Vestibuler duyu; hareketle ilgili bilgi verir bu sayede denge, hız, koordinasyon gibi unsurları yönetir, iç kulakta yer alır. Başın boşluktaki her hareketinde duyusal bilgi alır ve beynimize hareketle ilgili bilgi verir. Bu sistem, yerçekimiyle, güvenlikle, dikkatle yakından ilgilidir. Taş üstünde yürümek, bisiklete binmek gibi etkinlikleri bu duyu yönetir.

Proprioseptif duyu; bunu da vücut farkındalığı olarak çevirebiliriz. Eklemlerimizin ve kaslarımızın içindedir, dolayısıyla eklemlerimizi ve kaslarımızı hareket ettirdiğimizde bu duyu devreye girer. Üç boyutlu dünyada karanlıkta ellerimizin, kollarımızın nerede olduğunu bu duyu sayesinde biliriz. Bunun yanında güç kullanma konusunda yardımcıdır. Bir kâğıdı kaldırma gücümüzü; karşımızdakiyle ‘çak’ yaparken kullanacağımız gücün kontrolünü sağlar. Yumurtayı dolaptan alıp, kırıp tavada pişirmenin, süt dolu bir bardağı dökmeden ağzımıza getirip içmekte, bakmadan sandalyeye oturmada, zıplamada, kalemle yazarken az ya da çok fazla değil uygun kuvvet vermekte bu duyudan yararlanırız.

Demek ki duyu bütünleme, bildiğimizden geniş bir duyusal alanı daha etkin kullanmaya yönelik stratejilerin yaşama katılması anlamına geliyor.

Başa dönersek, çok sayıda çocuğun yaşam kalitesi bu alanlarda desteklenmesiyle artabiliyor.

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir